30 Ekim 2009 Cuma
Ülkem -> Dünüm -> Bugünüm -> Ben
gelen asırlardan..
Kurtulalım gel edip tövbe,
tüm eski aşklardan..
Karanlıktan sonrası karanlık,
yoruldum aydınlardan..
Korkudan sonrası korku,
Aman yok bu yılanlardan..
Bu artık iki kansızın kan davası.
Alev alev yanan iki öfkenin karanlık dansı..
Tüm figürler yalan!
Hayallerim, hepsi talan..
Siyahın en siyahı,
beyazın en beyazı olamadım.
Sen sorma bana,
kendin anla;
Beyazın siyaha nasıl karıştığını..
6 Eylül 2009 Pazar
Ercan-Tükiye-Küfür Şeytan Üçgeni
Profilimde belirttiğim mail adresime gelen maillerinden 17 tanesinde (üşenmedim saydım) bu sevgi ve saygılar küfür seviyesine kadar çıkmış. Duygulandım, gözlerim yaşardı..
Hain olduğumu söyleyenler de var, ailemin halini hatrını soranlar, kime hizmet ettiğimi merak edenler falan var. Hepsini muhabbetle kucaklıyorum(!).
Birini okurken çok keyiflendim. "Benim yurttaşım bu olmalı işte!" dedim. Kardeşimiz bunları yazacak kadar cesaretim olduğu halde kendi fotoğrafımı koyacak kadar cesaretim olmadığını belirtmiş. :)
Eleman haklı! Belki yolda görüp yanaklarımdan öpmek isteyecek.. Aşağıdaki fotoğrafta kırmızı daire içerisindekiyim. İhtiyacı olan maillerine devam edebilir efendim..
Sevgi ve saygıyla!
3 Eylül 2009 Perşembe
Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye
Düşünüyorum düşünüyorum; neresinden tutsam elimde kalıyor. En başta bu müthiş fikir hangi dehadan çıktı acaba? Bu fikri ilk nasıl dile getirdi? Düşünün; çok ciddi bir toplantıda, omuzları galaksi gibi yıldızlarla dolu kelli felli, yaşlı başlı bir sürü adamın arasından biri çıkıp "Bir afiş bastıralım, üzerinde Atatürk, Türk bayrağı, mehmetçik, silah, savaş uçağı ve gemileri olsun. Üzerinde de 'Güçlü Ordu - Güçlü Türkiye' yazsın. Bir yerine de amblemimizi sıkıştırırız. 30 Ağustos'ta da piyasaya sürdük mü 'Zafer Bayramı Sloganı' adı altında, bu afişi her yerde kiralayacağımız panolarda teşhir ederiz. Nasıl fikir ama.." der. Böyle fikirler her zaman gelmez, altını kalın kalın çizmek gerek.
Şimdi ben bu durumun neyini yazsam acaba?.. Böyle önemli ve hatta hayati pozisyonlardaki kafalar bunlara mı motive? Bu toplantılarda bunlar mı konuşuluyor? Böyle bir fikir nasıl onay alabilir? Böyle afişleri gören çocukların ilerde bir militarist toplum yandaşı olma ihtimalleri birilerinin hoşuna mı gidiyor? -ki bir insan militarist bir görüşte de olabilir, demokratik toplumların temelini bu çeşitlilik ve ihtimaller oluşturur. Ama bu çeşitlilik etkilenip şekillenmekle mi yoksa düşünüp oluşturmakla mı meydana gelmeli? Gidip de alış-veriş merkezlerinin tam karşısına, okulların yanındaki panolara falan bunları asarsanız bu gibi sorular daha da derinleşerek artabilir..
Gelelim afişin içeriğine.. Atatürk resmine diyecek en ufak bir şey yok. Benim gibi saatinin içerisinde bile Atatürk'ün imzasını ve silüetini görmeyi seven insanların ziyadesiyle hoşuna gider. Zira Türk bayrağı için de aynı durum söz konusu.. Ama bana bu güzelliklere bakan çocukların gözünün içine silah, savaş uçağı ve gemisi sokma fikrini kim açıklayabilir? Hadi diyelim yeni nesil taş gibi, hiçbişeyden etkilenmedi. Harika.. Peki ya koca koca puntolarla yazılan yazı ne kadar doğru? Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye. Ordu güçlü mü? Türkiye güçlü mü? Ordu güçlendikçe Türkiye de güçleniyor mu? Çoğu insan "Ordumuz güçlü çok şükür!" diyecektir. Hadi ordan! Tam otuz bir yıldır çapulculardan oluşan, kendilerine PKK diyen bir grubun üstesinden gelemeyen, hiç bir zaman destek, teçhizat, insan, iş gücü, para ve otorite sorunu yaşamadığı halde yakın tarihte hiçbir elle tutulur başarısı olmayan kaç kurum vardır? Adı "ordu" olmasa çoktan özelleştirilirdi "Zarar edip duruyor, bir faydası yok" diye.. "Ama PKK bir çok ülke tarafından destekleniyor, paraları silahları eğitimleri karşılanıyor falan filan.." diyenler çıkacaktır. Hadi haklılar diyelim.. Peki Türkiye'yi mayın ülkesi haline getirip de sonra bu mayınların temizlenmesi söz konusu olduğunda "Yeterli eğitimli elemanımız mevcut değil, NATO'dan para karşılığı bu hizmeti satın alalım" dediklerinde de mi komik duruma düşmediler? "NATO abi, biz sadece yere gömmesini biliyoz bu mayının, al şu parayı da temizleyiver" demekten ne farkı kaldı bunun? İşte tüm bu olanaklara rağmen bu kadar aciz durumdadır ordumuz, gözümüzü açıp, bu vatanı koruma vazifesinin halâ biz "henüz kamusallaştırılmamış vatandaşlar"da olduğunu unutmamamız lazım.
Peki Türkiye güçlü bir ülke mi? Bu soruyu cevaplamayacağım bile.. Kafa şişirmeye gerek yok.. http://sozluk.sourtimes.org/?t=a%C5%9Fikar
Peki ordu güçlendikçe Türkiye de bu paralelde güçleniyor mu? Onaylanan 2009 devlet bütçesinden açıklandığına göre Milli Savunma Bakanlığı'nın ödeneği 2008 ödeneğine oranla 9,5% artarak 14 milyar 532,6 milyon TL olarak belirlendi. Bu ödenieği arttırırsak daha güçlü bir ordumuz, buna bağlı olarak daha güçlü bir Türkiyemiz olsun ozaman..
Bu durum çocukken "Ulan Coca Cola'nın da reklam yapmaya ihtiyacı mı var ki milyon dolarlar harcıyor salaklar" dememize eşdeğer aslında. Gelecek nesillerin dimağlarına kazınmanın yegane yoludur reklamlar afişler.. TSK'nın reklam filmi! Yakında tüm gerekli gereksiz TV kanallarında..
Not: Tam da bu afişteki koca silaha takmış durumdayken aklıma önünden hergün geçtiğim Cumhuriyet Gazetesi'nin önündeki koruma görevlisinin elinde bütün gün salladığı, yeğenimin boyundaki silah geldi aklıma.. Sustu düşüncem.. Belki de gerçekten böyle bir ülke, böyle bir milletiz.. Bilemedim şimdi..
27 Ağustos 2009 Perşembe
Are "Race" and "Racism" On the Same Gene?
Abstract
“Race” is a phenomena based on the distinguishable features of humankind. The mentioned features have been suggested by various biological mechanisms throughout history. “Racism”, on the other hand, has possessed dominant fundamentals through with the scientific authority which has been growing the last three centuries. Apparently, “Race” has been transformed to a social categorization which has scientific roots. The recent genetic studies have started to become an effective tool of this concept during the current century.
Özet
Irk insanların fark edilebilir özelliklerine dayanan bir olgudur. Bu özellikler tarih boyunca biyolojik mekanizmalarla açıklanmaya çalışılmıştır. Öteki taraftan ırkçılık ise son üç asırda bilimsel otoritenin güç kazanmasıyla kendisine sağlam dayanaklar bulmuştur. Bu gelişmeyle ırk bilimsel kökleri olan bir sosyal sınıflandırmaya dönüşmüştür. İçinde bulunduğumuz asırda yapılan genetik araştırmalar bu olgunun etkin bir aracı olmuştur.
The aim of this paper is to interpret two phenomenon “race” and “racism” over biology and social science to create an overview of a special aspect the relationship between “race” and “racism”. Emphasis will be placed upon scientific rather than historical view. First, “race” is discussed in terms of cultural and scientific aspects especially genetics. Next, the consept of “racism” is criticized for its social approach.
“Race” is a socially constructed concept with an attached biological meaning. “Race” can be categorized into two subdivisions; biological race and social race. In 2004, Collins indicated that “Both race and ethnicity carry connotations that reflect culture, history, socioeconomic and political status, as well as an important connection to ancestral geographic origins.”. A social race is a group that is assumed to have a biological basis but is actually defined in a culturally discretionary fashion. This means that each culture has its own concepts of what race is and what race has. A biological race is a geographically isolated subdivision of a species that will develop into a new species in the end if it remains solitary and isolated long enough from each other. In this sense, in the biological manner, a single species will consist of a series of different breeds that have been selected carefully, bred, and maintained by humans for generations.
When race is examined as a part of a society, it is seen as an identity of a person or a group. The meaning of the identity is under the control of the major ethnic group. In this situation, race is more likely to be a identity network among the members of the minor group. In 1980, Berry indicated that “The concept of ethnic identity acknowledges a process of acculturation through which individuals renegotiate their identity within a host society while maintaining their own cultural traditions.“. Yun Kim deriving on the situation as “Given the wide range of differing conceptual and methodological approaches being examined, the term cultural identity is employed broadly to include related concepts such as sub cultural, national, ethno linguistic, and racial identity.”(2007). Some sociologists consider race as a one of the main parts of our lives. Holdaway remarks that “we conceptualized race as constructed through social processes within the everyday world.”(1997).
The concept “race” depends on morphological differences of people which are arised from genotypic distinction. According to L. L. Snyder, Comte de Buffon used the word "race" in a technical sense to refer to morphologically distinct human groups as early as 1749. In 2003, The Genome Project which was performed to uncode human genome was completed. Results show that we are all 99.9% identical. This means that only 0.1% of our genome is unique to us. One tenth of this difference is associated with race, such as skin color and hair texture which is 0.01% of our genetic make-up. This minor difference creates incredible variance among people. In addition to this, completion of sequencing of the human genome has provided both natural and social scientists the opportunity to obtain new knowledge about the relationships between our socio-politically constructed definitions of human genetic variation, race, and health differences.
The Human Genome Project caused some new medical applications which are unique to some races. In June 2005, the first and only race-specific drug, BiDil, for the treatment of congestive heart failure among self-identified blacks was approves by the U.S. Federal Drug Administration. The approval of BiDil adonly for "Blacks” has been widely discussed. In 2007, Duster has indicated that BiDil has raised a number of concerns about the future direction of health dissimilar research and role of race in clinical decision making.
Before genetics researches, biological assumptions were much more sharp. In this period, some biologists use the term race to refer to breeds of domesticated species like dogs, cattle, corn, wheat, etc. Results of genetic studies were surprising for the scientists, but further studies showed that this minor difference is meaningful in terms of medicine. It was seen that some genetic disorders are unique to some races. This is significant to show that race is not only visual differences of people, but also a physiological property of them.
After this biological perspective, “racism” appears as an ideological belief. The place to begin is to notice the essential difference between “racist theory” and “racist practice”. Racism is more likely an unequal practice which is applied on a racial group. Since racism, as a practice that is discrimination, is an essential part of an unequal system, one should not be surprised to see that it has been supported by different theories such as the Evolutionary Theory throughout the history. This inequality can be listed under a series of topics such as social status, education, and economic. Lower racial groups are enforced to be in the lowest economic level by different intended applications. This causes social and educational gap between racial groups. Avrutin indicates that “Patterns of discrimination based on immutable and indelible physical characteristics formed the essence of modern racism(s), although the precise contours varied according to each social, political, economic, and cultural context.”
This phenomenon is created in a person's mind during childhood period by cultural codes of dominant culture. Racism is more likely to be related with cultural identity of a person which is learned by time in the early period of the lifetime. This identity becomes an integrated part of personal point of view of during person's maturation.
Common understanding of racism is rooted most fundamentally from history of humanism instead of biological sooths, not as a theory but as a practice.
Bibliography:
Ajrouch, K., Kusow, A.; “Racial and religious contexts: Situational identities among Lebanese and Somali Muslim immigrants”, Ethnic and Racial Studies Vol. 30 No. 1 January 2007 pp. 72_9
Avrutin, M.; “Racial Categories and the Politics of (Jewish) Difference in Late Imperial Russia”, Explorations in Russian and Eurasian History 8, 1 (Winter 2007): 13–40
Berg, K.; Bonham, V.; Boyer, J.; Brody, L.; Brooks, L.; Collins, F.; Guttmacher, A.; McEwen, J.; Muenke, M.; Olson, S.; Wang, V.; Rodriguez, V.; Vydelingum, N.; Warshauer-Baker, E. “The use of racial, ethnic, and ancestral categories in human genetics research.”, American Journal of Human Genetics, Volume 77, October 2005, pages 519–532.
Bonham, Vence L.; Odunlami, Adebola O.; Phillips, Elizabeth M. “Mixed race: understanding difference in the genome era”, Social Forces, Volume 86, Number 2, December 1, 2007, pages 795-82.
Bryan D. Ness. “Encyclopedia of Genetics, Revised Edition”, Pacific Union College, February 2004.
Bunton, R. and Petersen, A. “Genetic Governance: Health, Risk and Ethics in the Biotech Era”, LSS Health Research Publications, London, 2005
Gannet, L. ; “The Biological Reification of Race”, The Journal of Federalism 28:3 (Summer 1998)
Holdaway, S. ; “Race as Social Process”, Britanian Jurnal of Criminology Vol.37 No. 3 (Summer 1997)
Lurie I. ; “Watching the Race: Where You Sit Affects What You See” ,The Journal of Federalism 28:3 (Summer 1998)
Phillips, M., Adebola, O., Bonham, L.; “Mixed Race: Understanding Difference in the Genome Era”, Social Forces, Volume 86, Number 2, December 2007
Wang, X., Arpan, L.; “Effects of Race and Ethnic Identity on Audience Evaluation of HIV Public Service Announcements”, The Howard Journal of Communications, 19:44_63, 2008
William Stansfield. “Easy Outline of Genetics”, McGraw-Hill, February 2002.
Yun Kim, Y.; “Ideology, Identity, and Intercultural Communication: An Analysis of Differing Academic Conceptions of Cultural Identity” , Journal of Intercultural Communication Research Vol. 36, No. 3, November 2007, pp. 237–253
25 Ağustos 2009 Salı
Ümit Özat
Kim bu adam?
Ümit Özat
- 1976, Ankara' da doğdu.
- 19 yaşında (1995) geldiği Gençlerbirliği'nde 5 yıl içinde 4ü Avrupa kupalarında olmak üzere 166 resmi maçta görev aldı, toplam 14 gol attı.
- 2001 yılında Fenerbahçe'ye transfer olup 2003 yılından Köln takımına transfer olduğu 2007 yılına kadar bu klübün takım kaptanlığını üstlenmiştir.
- Sadece sağ ayağını kullanabilmesine rağmen 4 yıl boyunca sol bek oynayıp, bu pozisyonda A Milli takıma seçilmiştir.
- Fenerbahçe'nin şimdiye kadarki en çok asist yapan sol bek oyuncusu olmuştur.
- Köln takımında gittiği ilk yıl takım kaptanı görevini üstlenmiş ve BundesligA da kaptanlık yapan ilk türkoyuncu olmuştur.
- 6-0 'lık efsanevi maçta son golü atan oyuncudur.
- 2008 yılında oynadığı Karlsruhe maçında kalp krizi geçirip tüm sevenlerini korkutmuş, arkasından iyileştiğinde futbolu bıraktığını açıklamıştır.
- Futbolu bıraktıktan sonra Köln takımında antrenör olarak kariyerine devam etmektedir.
- Geçen günlerde bir antrenman sırasında yeniden fenalaşan Ümit Özat şuanda yeniden sağlığına kavuşmuş ancak bir süre dinleneceğini açıklamıştır.
- Gittikten sonra yerine gelen dünyanın en iyi sol beki Roberto Carlos'un Ümit'in yerini nekadar doldurabildiği tartışılır..
Ne kadar da gereksiz zırvalar değil mi? Evet, aynen öyle.. İlk kalp krizi geçirdiğinde haber programlarında ilk haber olmasının nedeni bunlar değildi zaten.. Fenerbahçe'ye transfer olduğunda kimse nekadar önemli bir transfer olduğunu falan konuşmuyordu, sıradandı. Sonrasında bir insanın nasıl çalışkan olup nasıl sabır göstermesi gerektiğini aylar sonra Daum'un vazgeçilmezi olduğunda herkese gösterdi. Defansın ortasında başladı, ön liberoya geçti. Oyun kurdu, pas dağıttı. Sonra Fenerbahçe'nin sol beke ihtiyacı oldu, sağ ayağına bakmadan sol bek oldu. Kaptan oldu, hiçbir maçtan sonra TV lere çıkıp atıp tutmadı.. 6. golü attı, röportajında hep diğer 10 (biri oyundan atılmasına rağmen) arkadaşını övdü. "Sağ ayaklı sol bek mi olur?" sorusuna yaptığı asistler, giydiği milli forma ile yanıt verdi. Maçta kavga ettiğini hatırlayan var mı? Ya da antrenmanda sakatlandığını falan?.. Fenerbahçe oyuncularının el attığı her yardım organizasyonunda ilk adımı hep o attı. Kendisi için söylenebilecek ilk kelime herzaman "efendi" olmuştur.. İşte yukarıda sadece ufacık bir kısmını yazabildiğim özellikleri nedeniyle Galatasaraylı taraftarlar bile kalp krizi geçirdiğinde onun için dualar etti.. İşte bu nedenlerle Köln takımının Alman taraftarları stadlarını Ümit Özat posterleri ve pankartları ile doldurdular.. Bu yüzden O yerde yatıp hayatta kalma mücadelesi verirken yıllarca rakibiolan Mondragon yere çökmüş ağlıyordu.. Daum ayrıldı ama O hala Köln'de.. Milyonlarca doları bulunan, herkesin tanıdığı birinin kendini bozmaması öyle küçümsenecek birşey değildir.. 27 yaşımda Tuncaylı Alexli Fenerbahçe'nin kaptanı olcam, okadar param olcak, herkes beni tanıcak, 2002'de Dünya 3. sü olan takımında oynucam, havalarda uçmam için kanada pervaneye ihtiyacım kalmazdı..
Daha iyi insanlar muhakkak var.. Ama onların çoğu bu saydığım sosyal konuma sahip değiller.. Sırf insanların kendisini tanıması için takım yönetimlerine girmek için servetlerini ortaya dökenlere (bknz: Saadettin Saran, Erdal Acar, Abdürrahim Albayrak) baktıkça, bu takımlardan birinin kaptanı olmak bayağı gurur verici birşey olsa gerek diye düşünüyorum.. Hem de üstüne tonla para alıp :)
Bu adamlara kocaman gözlere bakıp, onların forma numaralarını kendi numaraları yapmaya çalışan, onlar gibi koşup pas atmaya çalışan, onların yerine geçmek isteyen birsürü çocuk var bu ülkede. Oyüzden bu çocukların karşısında pırıl pırıl bir portre gibi durabilen herkesin isminin altını çizmek gerek.. Bugün Ümit, yarın bir başkası..
Siz örnek olmaya devam edin, biz takdir etmeye..
Bu adam için çok silik bir yazı oldu.. Ama elimden gelen budur...
21 Ağustos 2009 Cuma
22 Ağustos
Halis Muhlis Toprak Öküzü
- Türkiye'nin en zengin adamlarının başında geliyor(du).
- Toprak Holding'in sahibi.
- Yurt dışında en fazla taşınmazı bulunan Türk.
- Bu kadar zengin olup da hiç bir zaman en çok vergi verenler listesinde ilk sayfada ismi geçmeyen sihirli iş adamı.
- Devletin herşeyine el koyduğu düşünülen ama haala nasıl oluyorsa hotelleri, onlarca fabrikası, binlerce çalışanı olan gerçekten sihirli iş adamı.
- Şubat ayında ölüm döşeğinde yatıp, Temmuz ayında kendisinden 54 yaş genç ve henüz reşid olmamış bir kızcağızla evlenen, bununla da yetinmeyip TVlere çıkıp "Her kadın benimle seks yapmak ister" gibi kendine ve sihirli değneğine güvenen antroposlu hasta insan.
- Kendi iş yerinde çalışan ve daha önce hiç görmediği biriyle evlenebilen anlaşılmaz kişilik(siz).
- 71 yıllık vücudu sağlam, ruhu ceset bir karışım.
- 3. karısını 50 kişi arasından nasıl seçtiğini TV programlarında ballandıra ballandıra anlatabilen "Pazardan Alış-veriş Yapma" gurusu.
.
.
.
Bu liste böyle uzar, uzadıkça da b.k kokar düşüncesiyle kesiyorum.
Böyle bir pisliğe kimler göz yumdu?
- Kızcağızın ailesi (bknz: Babasının yaptığı "Bu yaştaki kızın kararına ne diyebilirim ki!.." şeklindeki açıklama. Hatırlatma: Kız 17 yaşında). Kısacası PEŞKEŞ.
- Yargı (bknz: Reşid olmayan bir kız ve severek beğenerek olmadığı, 50 kişi arasından seçmece yapılan bir evlilik olduğunu belirten Halis muhlis Toprak ağamızın açıklamaları). Yahu afrikada krala bilmem kaçıncı eşi için festival düzenleniyor sanki. Ulan nerde yaşıyoruz! (Ulan bir küfür sayılmaz.)
- Türk toplumu olarak biz. Bu adam nasıl halâ aramızda gezebiliyor. Tükürüğümüz bu cibiliyetsiz adamı boğmaya yetmiyor mu? Yoksa aramızda bu kızın babası gibi kızını bu adama satabilcek tonla adam mı var. Aman Allah'ım!..
Bu rezilleri biz barındırıyoruz aramızda, yok edemiyoruz ve hatta etmiyoruz. Çünkü birçok kalpsiz beden için piyango gibi.. Cebindeki bozukluk paraları damarlarında gezen et yığınları.. (Son 7 yılda 185 kızın bu şekilde evlendirildiğini biliyor muydunuz!?)
Burnuma çürümüş et kokusu geldi yazdıkça. Yeter artık, bitiriyorum..
Not: Şu aşağıdaki nur yüzlü güzel toprak fotosunu da eklemeden geçemedim.
20 Ağustos 2009 Perşembe
1 Mayıs
Evet farklıydı.. Ama şuydu buydu diye sıralayıp da beyin jimnastiğinize engel olmucam (olmayacağım yazmak bayık geldi).
Bol kavisli bir girişten sonra lafı yazının amacına yaklaştırayım. 1 Mayıs'ta hükümet kabinede revizyona gitmişti, hatırlayan var mı? O günden beri ısrarla takip ediyorum. Ne tatmin edici bir soru, ne bir cevap ne de bir yorum göremedim, okumadım, dinlemedim..
Aklıma bir çırpıda geliverenler:
- Neden kabinede revize yapıldı?
- Bu reaksiyonla hükümet görevden alınan bakanlar hakkındaki iddiaları onaylamış mı oldu?
- Kimler gitti bilen var mı? Ya da kimlerin geldiğini? Ya da isimleri geçtim kaç bakanımız olduğunu biliyor musunuz?
- Peki değişen bir şey var mı? Değişiklik neyi değiştirdi?
- Ali Babacan'ın yeri yükseltildi mi yoksa düşürülmüş mü oldu?
- Hadi herşeyi geçtim, ilgisiz umursamaz bir milletiz der geçerim.. Peki ama neden 1 Mayıs'ta oldu bu değişiklik?.. İşte burası soru işareti değil, ünlem koymam gereken yer..
Çok kötü hükümetler gördü bu ülke yakın tarihte. Yalancılar gördü, basiretsizler gördü, haddini bilmezler gördü, hırsızlar gördü, devlet sırlarını kardeşinin danışmanlık şirketine fısıldayan haysiyetsizler gördü.. Daha neler neler.. Ama ben ilk defa bukadar sinsisini görüyorum..
Kabul etmek lazım; biz bunları çoktaaaan haketmiştik!.. Görmeyen gözlerimizle birkere olsun TV ye değil de aynaya baksaydık çoktan kurtulmuştuk bu komik esaretten..
--Aklımdan geçenlerin gölgesi bukadar. Sahur için uyumam lazım çok uzatamıyorum. Devamı gelecek--
Blog İhtiyacı
Çok da susmamak gerek..